Yıl 1900 Süleyman oğlu Yusuf Burdur’un Bucak ilçesine bağlı Kavacık köyünde Dünya’ya gelir. Yusuf’un Osman, Süleyman ve Sultan adında 3 kardeşi daha vardır. Yusuf alilenin en büyük oğludur. Tepecik mevkisinde tek odalı toprak damlı bir evleri vardır. Yusuf 1o yaşına girince babası Süleyman önce 1911’de Trablusgarp Savaşı’na sonrada, 1913’de 1. Dünya Savaşı’na katılır. Babası savaşta olan Yusuf artık annesi ve 3 kardeşine bakmak zorundadır. Evlerinde bir avuç kadar buğdaydan başka yiyecek hiç bir şey yoktur.
Halasından emanet bir at alan Yusuf, Kavacık köyünün 60 km Güneydeki Antalya’ya doğru yola çıkar. Nereye ve niçin gittiğini kimse bilmez. Belli bir zaman sonra geri gelir, halasından emanet aldığı atın üzerinde 2 çuval buğday ve biraz erzak getirir. Daha soluklanıp atını bağlamadan tek odalı, toprak damlı evlerinin yandığını ve yangında kardeşi Sultan’ında öldüğü haber alır. Annesi ve 2 kardeşinin bu haline daha fazla dayanamayan Yusuf, atında yüklü olan 2 çuval buğday ile erzakları indirip, tekrar ata biner ve yine Antalya’ya doğru yol alır.
Annesi ve 2 kardeşi kaç gün dışarıda kaldı, Yusuf kaç gün sonra geldi bilinmiyor. Fakat Yusuf bu sefer yanında bir miktar para ile gelir. Yanan evlerinin yakınına bir toprak ev daha yapar. Bu arada bir tek annesi ve kardeşleriyle değil köyü ve köy halkı ile de yakından ilgilenir. Köye kazma kürekle su kuyuları açar, kendi elleriyle çeşme yapar, herkesin işine koşar, parası olmayana para, ekmeği olmayana ekmek verir ve kısa sürede köy halkının sevgisini kazanır. Bu arada Yusuf silah ustası ve çok iyi bir nişancıdır. Attığını 12’den vuran iyi bir avcıdır. (Havaya atılan delik kuruşun deliğinden mavzer mermisini geçirdiğini köyde halen herkes anlatır.)
Yusuf’un namı dilden dile dolaşırken kardeşleri Osman ve Süleyman büyümüştür. Yusuf’un namını bütün Akdeniz ve Ege duymuştur. Yusuf’a birde lakap takarlar artık her gittiği yerde ona Kara Yusuf diye hitap ederler. Tarihler Rumi 22 Mart 1331’de yani Miladi 13 Nisan 1913’ü gösterdiğinde Yusuf’un babası Süleyman Çanakkale’de Yeşildere Muharebesinde şehit düşer. 36. Alay 1. Tabur 1. Bölükte asker olan Osman oğlu Süleyman şehit olmuş, Yusuf kardeş acısının üstüne birde baba acısı yaşamıştır. Yusuf 4 yıl sonra 1919’da vatani görevini yapmak için askere gider ve o yıl İstiklal Savaşı başlar.
Kara Yusuf Efe olarak anılan Yusuf dönemin en namlı efelerinden Demirci Mehmet Efenin gurubuna katılır. Tam o dönemde Afyonkarahisar’ı Yunan işgal eder, Türk karakolunda 20 askerin şehit edildiği haberini alan Kara Yusuf Efe, Demirci Mehmet Efe ile birlikte Yunan karargahını basar ve 20 şehit askerin intikamını çok acı bir şekilde Yunan askerinden alır. Arkadaşlarıyla birlikte Afyon’da bazı köyleri koruma altına alırlar. Tam o sıralarda Kara Yusuf Efe, Mustafa Kemal Atatürk’ü 2 kez görme şansını yakalar ve Atatürk’ün elini öper. O dönem orduya katılan bu efeler İstiklal Savaşında da vatanımız için savaşırlar. Anadolu’da açlık ve sefalet kol gezmektedir. İnsanlar at ve eşek pisliklerinin içindeki arpa ve buğday tanelerini toplayıp yemektedirler. (Yaşanan bu açlık ve sefaleti 1920 ve 1930 arası doğmuş ve şuan yaşayan herkes size anlatabilir.)
1922’de İstiklal Savaşı sona erer, artık Kara Yusuf Efe Gazidir ve Köyüne döner. Annesinin evinin yakınına toprak bir ev yapar, evinin hemen yanına da küçük bir silah atölyesi kurar. Kara Yusuf Efenin kardeşi Süleyman büyür ve askere gider askerde Zabit (Teğmen’den Binbaşı’ya kadar olan subay) olur. Bu arada Kara Yusuf’un annesinin evi tekrar yanar ve tıpkı kardeşi Sultan gibi annesi de yangında yanarak ölür. Aradan yıllar geçer Kara Yusuf Efenin evine dönemin İstanbul Kadısına kadar bir çok insan misafir olmuştur. Tarih 29 Ekim 1923 Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’i ilan eder ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurar.
Tarihler 1 Kasım 1928’i gösterdiğinde 1353 sayılı kanun (Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun) kabul edilir. O tarihe kadar Osmanlıca yazıp, Osmanlıca konuşan Kara Yusuf Efe bir karar alır ve kardeşi Osman’ın eğitmen (öğretmen) olmasını ister. Kardeşi Osman’ı önce Antalya’ya sonra Konya’ya ve sonrada İstanbul’a götürür, Osman bu 3 ilde Yeni Türk Alfabesi ile ilgili eğitim alır ve eğitmen olur. Kara Yusuf Efe ile birlikte köyüne dönen Osman köyün eğitmeni olur. Kara Yusuf Efe köye bir cami ve okul yaptırır. Bu okulda Eğitmen Osman, gündüz çocuklara akşam üstü de okula sırtındaki çocukla gelen kadınlara eğitim verip okuma yazma öğretir.
Civar köylerden okula yürüyerek gelen çocuklar, yağmur sularıyla taşan derelerden geçemezler. Bunun üzerine Eğitmen Osman kendi elleriyle korkutca mevkisine bir köprü yapar. Yine aynı mevkide doğal bir kaynak suyu keşfeder ve tonlarca ağırlığındaki taşları balyozla kırarak suyun kaynağına iner ve o suyun çıktığı yere yine elleriyle oyduğu taşlardan bir oda yapar. Bu kaynak suyunun çıktığı yere de soğuksu adını koyar çünkü su o kadar soğuktur ki şuan bile elinizi suyun içinde 10 saniye tutamazsınız. (Halen o taş oda durur ve yazın herkes oraya piknik yapmaya gelir.)
1930’un sonlarında komşu köyden Şefika isimli bir kızla evlenen Kara Yusuf Efe köyünü kalkındırmaya devam eder. Kara Yusuf Efe artık çok zengindir tarlalarının, sığır ve develerinin sayısı bile belli değildir. Evlenecek olanı evlendiren, fakir olana tarla, para, inek v.b hayvanlar veren hayırsever biridir. (Köyde kendi elleriyle açtığı 7-8 metrelik su kuyularının kenarına oyduğu su hatıllarından halen kuş, kurt su içer.) Yıl 1931’de ilk oğlu Durmuş, 1933’de 2. oğlu Yusuf, 1935’de de benim dedem Süleyman Dünya’ya gelir. Ayrıca Kara Yusuf Efenin 3 oğlundan sonra 4’de kızı olur. 12 Aralık 1969’da Kara Yusuf Efe kansere yenik düşer ve hayatını kaybeder.
Kara Yusuf Efede benim babamın dedesi olur. Yıl 2013 köyde artık 200 kişi ya var yada yok ve köydeki 6 öğrencide taşımalı sistemle köye 6 km uzaklıkta olan Kocaaliler beldesinde eğitim gördüğü için köy okuluda yıllardır kapalı. Köyde şuan hiç bir geçim kaynağı yok, bazıları 120 Km ilerde ki Isparta’ya günlük 10 TL’ye elma toplamaya, bazıları da bulursa inşaatlarda amelelik etmeye gidiyor. Kısacası şuan köyümdeki bir çok insan ayda 300 TL bile kazanamıyor. Ben bu durumu yadırgamıyorum, tam aksine gurur duyuyorum belki ayda 300 TL para kazanamıyorlar ama evindeki bir ekmeği sizinle paylaşıyorlar ve asla bazıları gibi vatan haini olmuyorlar.
Bu mübarek insanlar hiç bir zaman vatanına milletine karşı gelmedi, aç kaldı, açıkta kaldı genede vatan haini olmadılar. Evet benim büyük dedem yani Rahmetli dedem Süleyman’ın dedesi Hacı Süleyman Çanakkale’de şehit oldu ve BİR MEZARI BİLE YOK!!! Ben bu köşe yazımla sözde açılımla vatanı bölmeye kalkanlara sesleniyorum. Bugün sizin o koltuklarda oturmanıza vesile olan bu mübarek şehidin neden bir mezarı bile yok? Eğer benim büyük dedem ve onun gibi mübarek şehitler olmasaydı şimdi sizin oturduğunuz koltuklarda ya bir Yunan, ya bir Ermeni, ya bir Anzak, yada bir İngiliz oturuyor olacaktı. Dahası Çanakkale’de bir çok tarlada yüzlerce şehidimize ait kafa tasları, kaval kemikleri toprak üstüne çıkmış durumda bu mübarek insanlar bir mezarı hak etmiyorlar mı? Yada kemikleri tarlaların üstünde oradan oraya savrulsun diye mi bu vatanı kurtardılar?
ÖNCE ÇANAKKALE’DE, İSTİKLAL SAVAŞINDA ŞEHİT OLMUŞ FAKAT MEZARI BİLE OLMAYAN MÜBAREK İNSANLARA BİR KABRİSTANLIK YAPIN SONRA TERÖRİST TÜRKÜCÜSÜ AHMET KAYA’NIN MEZARINI AVRUPA’DAN TÜRKİYE’YE GETİRİN. MADEM BİRİLERİ HAK ETMEDİKLERİ TOPRAĞIN ÜSTÜNDE ÖZERKLİK İSTİYOR, BENDE ÇANAKKALE’DE ŞEHİT OLAN BÜYÜK DEDEME BİR MEZAR İSTİYORUM.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir